Bu Blogda Ara

20 Ekim 2019 Pazar

Irenaeus’cu Teodise


Aziz Irenaeus, Hıristiyan düşüncesindeki ilk teodise savunmasını ortaya koymuş olsa da onun görüşleri özellikle son yüzyılda fark edilmiştir. Zira İngiliz din felsefecisi J. Hick (ö. 2012), Irenaeus’un düşüncelerini sistemli bir hale getirmiş ve geliştirmiştir.[1] Irenaeus, yaratma konusunu ele alan kilise babalarının ilkidir ve o Antik Yunan düşüncesinin Tanrı anlayışından farklı olarak Tanrı’nın her şeyi yok iken var ettiği düşüncesine sahiptir.[2]
Irenaeus, Tanrı’nın insanı mükemmel olma potansiyeli ile yarattığını; ancak bu mükemmelliğin belli bir süreç sonucunda kazanılabileceğini ve bu sürecin insan tarafından irade edilerek gerçekleşebileceğini söyler.[3] Kısaca Irenaeus için insan en başta mükemmel değildir, ancak mükemmel olma potansiyeline sahiptir. İnsan mükemmel olmak için de kendisine verilen iradeyi kullanmalıdır. Aksi halde insanın mükemmelliğinden bahsetmek mümkün olmayacaktır. O, Tanrı’nın insanı özgür iradesiyle yaratması sonucu ortaya çıkan sonucun yani, kazanılmış mükemmelliğin bahşolmuş bir mükemmellikten daha üstün olduğunu da belirtmektedir.[4] Irenaeus, kötülüğün varlığını reddetmez. Ona göre kötülüğün var olmasının nedenleri vardır ve bu nedenler sonuç olarak iyinin ortaya çıkmasına hizmet etmektedir. Bu durumda Irenaeus’un kötülüğün nedenini de açıklaması gerekmektedir. Ona göre kötülüğün iki eğitici fonksiyonu vardır. Birincisi, kötülük, mükemmelliğe ulaşmak için insanın kat edeceği yolda gereklidir; çünkü insan ilk yaratılışta mükemmel değildir ve yaşam içinde ancak kendi iradesiyle mükemmelliğe ulaşabilecektir. İkincisi, evrenin imar edilerek Tanrı’nın vâdettiği hale getirilmesidir.[5] Irenaeus bu görüşüyle, cennetin de aslında insan eliyle mükemmel hale getirileceğini bir anlamda ifade etmektedir. İnsan kendini mükemmelleştirirken aynı zamanda bu mükemmelliğin mükâfatı olan cenneti de beraberinde imar etmektedir. Sonuç olarak dünyada karşılaşılan “kötü”, insanın cennete ulaşmasına da vesile olmaktadır.
Yukarda da bahsettiğimiz gibi Irenaeus’un düşüncelerinin tanınmasında çağdaş İngiliz din felsefecisi J. Hick’in büyük bir katkısı olmuştur. Hick, Irenaeus’un düşüncelerini şöyle formüle etmiştir:
“1.       a. İnsan doğal evrim yoluyla yaratılmıştır.
b. Tanrı’dan bilişsel bir mesafeyle, bir uzaklık içersinde yaratılmıştır.
c. İnsana yaratıcısı karşısında belli bir özgürlük alanı veren bu bilişsel uzaklıktır.
2. Ben merkezli bir organizma olan insanın içinde hayatta kalma mücadelesi verdiği sert ve sıkıntılı dünya, yine manen ve ahlaken olgunlaşmamış bir yaratık olan insanın nihai yetkinliğe ulaşabileceği bir çevredir.
3. Bu gelişme bu hayatta başlar ve öteki hayatta sürüp devam eder.
4. Bu durumda ahlaki ve doğal kötülük Tanrı’nın mükemmelleşmiş sonlu kişiler yaratmasının şu anki aşamasının zorunlu özellikleridir.
5. Kötülüğün varlığının nihai sorumluluğu Tanrı’ya aittir.”[6]
Görüldüğü gibi Irenaeuscu teodise anlayışında insan mükemmel bir şekilde değil aksine kusurlu bir şekilde yaratılmıştır; ancak var olan potansiyelini özgür iradesini kullanarak kendisi için elverişli yaratılan bu dünyada mükemmelliğe ulaşabileceğini kabul etmektedir. Bu mükemmellik aynı zamanda cenneti de imar eden güç olacaktır.


[1] Cafer Sadık Yaran, Kötülük, s.96.
[2] Rafiz Manafov, John Hick, s.109-110.
[3] John Hick, Philosophy of Religion, Foundations of Philiosophy Series, New Jersey, 1990, s.44 (bu eserden bundan sonra “Philosophy” olarak dipnot verilecektir.).
[4] John Hick, Philosophy, s.45.
[5] John Hick, Philosophy, ss. 45-46.
[6] John Hick, Evil and the God of Love, London: Macmillan,1985, s.385.

İlk Örnek Olarak Platon’da Teodise


Platon, Tanrı’nın sadece iyi olanların kaynağı olduğu görüşüne sahiptir. Ona göre kötülüklerin kaynağı en yüksek iyi olan Tanrı olamaz. Kötülüklerin kaynağını başka sebeplerde aramak gerektiği düşüncesine sahip olan Platon, mutlak bir Tanrı anlayışından daha çok sınırlı bir Tanrı anlayışıyla kötülüğü izah etmeye çalışmıştır.[1] Böyle bir savunmanın kötülük problemini açıklama konusunda başarılı olduğunu söylemek oldukça zordur ancak ilk olması açısından kendinden sonraki savunmalara bir temel teşkil etmiştir.[2]
Platon, Antik Yunan düşüncesine sadık kalarak, yaratma kavramını, düzene koyan anlamında kullanmıştır. Bu nedenle onun ortaya koymaya çalıştığı teodise anlayışı teist dinlerdekinden farklılıklar arz etmektedir. Çünkü Platon’un Tanrısı en yetkin varlık olsa da,[3] yoktan yaratmayan ve düzene koyan, ayrıca bu düzenleme işini de elinden geldiği kadar yapabilen bir Tanrı’dır.[4] Bu Tanrı tasavvuru özellikle semavi dinlerde tasvir edilen Kadir-i Mutlak Tanrı tasavvurundan oldukça uzaktır.
Platon, âlemin kaos halinden düzen haline geçişini anlatırken genelden özele doğru bir hiyerarşi içerisinde varoluşu ele almıştır. Baba olarak adlandırdığı (asıl) Tanrı önce kendi oğullarını ya da başka bir ifadeyle ölümsüzleri yaratmış, sonrasında ise ölümlüleri yaratmıştır. Ancak ölümsüzler yaratıldıkları için babaları kadar güç sahibi değillerdir. Zaten babaları gibi olsalardı onların yarattıkları diğer canlıların da ölümsüz olmaları gerekirdi ki, baba olan Tanrı bunun önüne geçmek için ölümlüleri oğullarına yarattırmıştır. Ölümsüzlerin yanında ölümlülerin yaratılmasının sebebi ise âlemin tam olması içindir.[5]
Platon; Tanrı’nın insan tarafından bilinse de bir başkasına anlatılmasının çok zor olduğunu ifade etmekte ve Tanrı’nın başkasına bildirilmesi için öncelikle evrenin nasıl meydana geldiğini açıklamaya çalışmaktadır. Ona göre var olan her şeyin bir nedeni vardır. Bu neden, ilk olarak Tanrı’dır. Tanrı her şeyin iyi olanını elinden geldiğince yaratmaya çalışmıştır. Bunun için Tanrı kaos içinden gözle görülebilenleri aldı ve düzenin daha iyi olduğu düşüncesiyle onları düzene koydu.[6] Sonra başlangıçta diğer her şey gibi kaos durumunda olan ateş, su, hava ve toprağa idealar ve sayılara ayrı ayrı biçimler verdi, onları elden geldiğince iyi ve güzel olmaları için düzensizlikten kurtardı[7] ve evreni ateş, hava, su ve toprağın mükemmel oranı ile yarattı.[8]
Platon, Tanrı’nın nedensellikle yarattığını kabul etmekte ve nedenselliği iki çeşit olarak ele almaktadır. Birincisi her şeyin nedeni olarak Tanrı, ikincisi ise Tanrı’nın da varlıkları yaratırken yararlandığı zorunlu nedensellikler. Tanrı bu zorunlu nedenselliği, özellikle, yarattıklarına iyilik katmak için kullanmıştır. İnsanın da mutlu olabilmesi için asıl ulaşması gereken Tanrı’nın nedenselliğidir; ancak onun da araç olarak zorunlu nedenselliğin kurallarına uyması gerekmektedir.[9] Hatta bu kurallar insana Tanrı tarafından ruh halindeyken verilmiştir. Bunun nedeni ise insanların kendi işleyecekleri kötülüklerden dolayı Tanrı’yı suçlamalarının önüne geçmektir. Tanrı zorunlu nedenselliğin kurallarını en başta insanlara, hatta yarattığı tüm varlıklara bildirerek sorumluluğu da yarattığı varlıklara bırakmıştır.[10] 
Platon, evrenin ilk düzene nasıl geldiğinden, insan ve hayvanın yaratılışına kadarki süreci anlattıktan sonra, ortaya çıkan tablo içerisinde evrenin, ölümlü ve ölümsüz her şeyi barındırarak kavranabilen bir Tanrı örneği olarak, çok iyi ve yetkin bir dünyanın meydana geldiğini savunmaktadır. Bu dünyanın yetkinliği ölümsüzle ölümlünün varlığında olduğu gibi, zıtlıkları içerisinde barındırarak mümkün olmaktadır. Bu, aslında zorunlu nedenselliğin bir sonucudur ve bu sonuç nedeniyle dünya eşsiz ve biriciktir. Aksi bir durumda yani olumsuzlukların ve eksiklerin bulunmayacağı bir dünya tam anlamıyla yetkin olamayacaktır.[11]
Görüldüğü gibi bu aşamada mutlak olmayan bir Tanrı anlayışına sahip olan Platon yaratılanların zorunlu nedenselliğini kabul ederek kötü olanın Tanrı’dan değil bu zorunluluktan kaynaklandığı düşüncesinden hareket etmektedir. Tanrı âlemi kaos halinden bir düzene yani kozmos’a dönüştürmüş ve bunu yaparken de elinden geldiğince ya da başka bir ifadeyle gücü yettiğince iyi ve güzel olması için çaba sarf etmiştir. Bunun yanında o, var olan eksikliklerin de yetkinlik için gerekli olduğu düşüncesine sahiptir.


[1] Platon, Devlet, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1988, s.379.
[2] Mehmet S. Aydın, Din Felsefesi, İzmir İlahiyat Vakfı Yayınları, İzmir, 2007, s.151 (bu eserden bundan sonra “Din” olarak dipnot verilecektir.).
[3] Platon, Timaios, Cumhuriyet Yayınları, Çev. Erol Güney; Lütfi Ay, 2001, s.28.
[4] Platon, Timaios, s.28, s.59.
[5] Platon, Timaios, s.44.
[6] Platon, Timaios, ss.29-30.
[7] Platon, Timaios, s.59.
[8] Platon, Timaios, ss.30-31.
[9] Platon, Timaios, s.81.
[10] Platon, Timaios, s.44.
[11] Platon, Timaios, s.112.

Batı Felsefesinde Teodise Eleştirileri

Tanrı’nın iyi sıfatı aracılığı ile kötülüğün açıklanmasını ele alan teosidelere özellikle aydınlanma düşüncesinden sonra Batı felsefesinde e...