Batı düşüncesinde kötülük
problemi; mantıkçı ve delilci kötülük problemi yaklaşımı olarak iki şekilde ele
alınmaktadır. Bu ayrıma son zamanlarda varoluşçu kötülük problemi de
eklenmiştir.[1]
Ancak konunun daha çok teorik alanda bir tartışma olması nedeniyle biz burada,
problemi bireylerin öznel yaşamından hareketle ele alarak pratik sahaya taşıyan
varoluşsal boyuta[2]
yer vermeyip sadece mantıksal ve delilci kötülük problemi yaklaşımlarını ele alarak
sorgulamaya çalışacağız.
Mantıksal yaklaşım,
Epikuros tarafından ilk olarak dile getirilmiş olan görüşlerin
sistemleştirilmiş hali olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yaklaşım iyi bir Tanrı anlayışı
ile yaratılmış kötünün bir arada bulunmasının mantıksal açıdan bir çelişki
olduğunu savunmuştur.[3] Mantıksal
yaklaşımın itiraz ettiği temel görüş teist inançların sahip olduğu Tanrı
düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Çünkü teist inanç sistemlerinde Tanrı;
“mutlak” olarak kabul edilmektedir. Yani onun ilmi ve kudreti sınırsızdır. Her
şeyi bilen ve her şeye gücü yetendir. Böyle bir Tanrı anlayışı, içinde “mutlak
iyi” kavramını da barındıracaktır. Mantıkçı yaklaşımın asıl itirazı buradan
kaynaklanmaktadır. Her şeye gücü yeten ve iyi bir Tanrı’nın varlığı, kötülüğün
var olmamasını gerektirmektedir. Bunun tersi, yani kötülüğün varlığı da, Tanrı’nın
var olmamasını veya güçsüzlüğünü gerektirecektir. Bu anlamda kötülüğün var
olması aynı zamanda teist anlamda bir Tanrı’nın varlığını da tartışmaya
açmaktadır.[4]
Bunu bir önerme haline getirecek olursak şöyle formüle etmek mümkündür:
1.Tanrı her şeye gücü
yeten ve iyidir.
2.Kötülük vardır.
Kötülüğün varlığını mantıkçı bakışla savunan
düşünürler bu iki önermenin çelişik olduğunu savunmaktadırlar.[5] Bu
anlamda problem aynı zamanda ateistlerin de bir argümanı haline gelerek
kullanılmaya başlanmıştır.
İkinci yaklaşım ise
delilci kötülük yaklaşımıdır. Bu yaklaşıma göre ise bir Tanrı’nın varlığının
kabulü aynı zamanda ilim sahibi bir Tanrı’nın varlığının kabulünü de gerektirir.
Böyle bir kabul ise, doğal olarak, ilim
sahibi bir Tanrı’nın var ettiği evrenin; seçilebilecek en mükemmel evren olması
gerektiği sonucunu beraberinde getirecektir. Fakat içinde yaşadığımız dünyadaki
kötülükler, bu dünyanın en mükemmel dünya olmadığını bize göstermektedir.
Delilci yaklaşıma göre; olgu olarak kötülük, bir Tanrı’nın varlığını sorgulamak
için yeterli değildir. Buna rağmen, dünyadaki kötülük olgusundaki oranın
fazlalığı, Tanrı inancının makul olmayan bir inanç haline gelmesine neden
olmaktadır.[6]
Kısaca delilci yaklaşım, içinde
yaşadığımız dünyanın en mükemmel olan dünya olmadığını kabul etmekte ve böyle
bir dünyanın ilim sahibi bir Tanrı’nın eseri olamayacağını savunmaktadır.[7]
Delilci yaklaşım, teistik inançların kötülüğü açıklamakta kullandıkları, “kötülüğün
dünyada daha büyük iyilikler için var olduğu” yönündeki savunmasına da karşı
çıkmışlardır. Onlar, Tanrı’nın kötülüğe daha büyük bir iyilik için izin
verebileceğini, ancak dünyada yaşanan kötülüklerden bazılarının bu amaca hizmet
etmediklerini ifade etmektedirler.[8]
[1] Cafer Sadık Yaran, Kötülük, s.35.
[2] Rafiz Manafov,
John Hick, s.51.
[3] Rafiz Manafov, John Hick, s.53.
[4] Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayınları,
İstanbul, 1999, s.525.
[5] Cafer Sadık Yaran, Kötülük, s. 39.
[6] Cafer Sadık Yaran, Kötülük, s. 56
[7] Cafer Sadık Yaran, Kötülük, ss. 58-59
[8] Rafiz Manafov, John Hick, ss.55-56
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder