Epiküros’a (ö. M.Ö.
270) ait olduğu iddia edilen ve bir kilise papazı olan Lactantius (ö. M.S. 320)
tarafından aktarılan aşağıdaki sözler, kötülük problemini ve onun mahiyetiyle
ilgili temel sorunları ortaya koymaktadır.
“Tanrı,
ya kötülükleri ortadan kaldırmak ister de, kaldıramaz; veya kaldırabilir, ama
kaldırmak istemez; ya da ne kaldırmak ister ne de kaldırabilir, yahut da hem
kaldırmayı ister hem de kaldırabilir. Eğer ortadan kaldırmak istiyor da
kaldıramıyorsa, O güçsüzdür; bu durum, Tanrı’nın kârakteriyle uyuşmaz; eğer
ortadan kaldırabiliyor, fakat kaldırmak istemiyorsa, O kıskançtır ki bu da aynı
şekilde Tanrıyla uyuşmaz; eğer O ne ortadan kaldırmayı istiyor, ne de
kaldırabiliyorsa, hem kıskanç hem de güçsüzdür, bu durumda da Tanrı değildir;
eğer hem ortadan kaldırmayı istiyor hem de kaldırabiliyorsa, ki yalnızca bu Tanrı’ya
uygundur, o zaman kötülüklerin kaynağı nedir? ya da kötülükler niçin ortadan
kaldırılmamaktadır?” [1]
Bu metin kötülük
probleminin felsefi anlamda ilk mantıksal formülasyonu olarak karşımıza
çıkmaktadır ve bu nedenle problemin Epiküros’la başladığı kabul edilmektedir.[2]
Epiküros, iyi ve her şeye gücü yeten Tanrı’nın yarattığı bir âlemde kötülüğün
olmaması gerektiğini, âlemde kötülük varsa bu durumda iyi veya her şeye gücü
yeten bir Tanrı’dan bahsedilemeyeceğini ifade etmektedir.[3] Ona
göre kendi ve işi mükemmel bir Tanrı’nın kötülükle dolu bu âlemi yaratmasını
kabul etmek mantıksal olarak mümkün değildir.[4]
Antik Yunan’daki evren
anlayışında kötülüğün varlığının evrene hâkim olduğu düşüncesi, yani kötümser
bakış açısı Sokrates’e (ö. M.Ö. 399) kadar devam etmiştir. Sokrates’in, insanın
iyiye ulaşabileceği ve bunu nasıl gerçekleştireceği üzerine ortaya attığı düşünceler
kendisinden sonra Platon (ö. M.Ö. 347) ve Aristoteles’in (ö. M.Ö. 322) de
katkılarıyla ahlaki eylemin, yani insan eylemlerinin felsefedeki öneminin artmasına
neden olmuş ve problem sadece Tanrı ile evren arasındaki bir münasebet olmaktan
çıkmıştır. Problem Sokrates’ten sonra insan odaklı ve ahlaksal açıdan felsefede
kendine yer bulmuştur.[5] Onun
getirmiş olduğu bakış açsısı beraberin ilk teodise örneğinin ortaya çıkmasında
etkili olmuştur. Öğrencisi Platon ortaya koyduğu anlayışla kötülüğün Tanrı’dan
kaynaklanmadığı düşüncesini savunmuş ve kötümser bakış açısı karşısında iyimser
bir tavır sergilemiştir. Bu nedenle Sokrates sonrasında probleme yeni bir boyut
kazandırmıştır.
[1] Cafer Sadık Yaran, Kötülük ve Teodise, Vadi Yayınları,
Ankara, 1997, s.11 (bu eserden bundan sonra “Kötülük” olarak dipnot
verilecektir.).
[2] Rafiz Manafov, John Hick’in Din Felsefesinde Kötülük
Problemi ve Teodise, İz Yayıncılık, İstanbul, 2007, s. 52 (bu eserden
bundan sonra “John Hick” olarak dipnot verilecektir.).
[3] Cefer Sadık Yaran, Kötülük, s.11.
[4] Şaban Haklı, “Kötülük Problemi,
Yaklaşımlar ve Eleştirileri”, Çorum
İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002, 2, s. 197.
[5] Alfred Weber, Felsefe Tarihi, Çev. H. Vehbi Eralp,
Sosyal Yayınları, İstanbul, 1991, s.76.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder