Aziz Irenaeus, Hıristiyan
düşüncesindeki ilk teodise savunmasını ortaya koymuş olsa da onun görüşleri
özellikle son yüzyılda fark edilmiştir. Zira İngiliz din felsefecisi J. Hick
(ö. 2012), Irenaeus’un düşüncelerini sistemli bir hale getirmiş ve geliştirmiştir.[1]
Irenaeus, yaratma konusunu ele alan kilise babalarının ilkidir ve o Antik Yunan
düşüncesinin Tanrı anlayışından farklı olarak Tanrı’nın her şeyi yok iken var
ettiği düşüncesine sahiptir.[2]
Irenaeus, Tanrı’nın insanı
mükemmel olma potansiyeli ile yarattığını; ancak bu mükemmelliğin belli bir
süreç sonucunda kazanılabileceğini ve bu sürecin insan tarafından irade
edilerek gerçekleşebileceğini söyler.[3]
Kısaca Irenaeus için insan en başta mükemmel değildir, ancak mükemmel olma
potansiyeline sahiptir. İnsan mükemmel olmak için de kendisine verilen iradeyi
kullanmalıdır. Aksi halde insanın mükemmelliğinden bahsetmek mümkün
olmayacaktır. O, Tanrı’nın insanı özgür iradesiyle yaratması sonucu ortaya
çıkan sonucun yani, kazanılmış mükemmelliğin bahşolmuş bir mükemmellikten daha
üstün olduğunu da belirtmektedir.[4] Irenaeus,
kötülüğün varlığını reddetmez. Ona göre kötülüğün var olmasının nedenleri
vardır ve bu nedenler sonuç olarak iyinin ortaya çıkmasına hizmet etmektedir. Bu
durumda Irenaeus’un kötülüğün nedenini de açıklaması gerekmektedir. Ona göre
kötülüğün iki eğitici fonksiyonu vardır. Birincisi, kötülük, mükemmelliğe
ulaşmak için insanın kat edeceği yolda gereklidir; çünkü insan ilk yaratılışta
mükemmel değildir ve yaşam içinde ancak kendi iradesiyle mükemmelliğe ulaşabilecektir.
İkincisi, evrenin imar edilerek Tanrı’nın vâdettiği hale getirilmesidir.[5]
Irenaeus bu görüşüyle, cennetin de aslında insan eliyle mükemmel hale getirileceğini
bir anlamda ifade etmektedir. İnsan kendini mükemmelleştirirken aynı zamanda bu
mükemmelliğin mükâfatı olan cenneti de beraberinde imar etmektedir. Sonuç
olarak dünyada karşılaşılan “kötü”, insanın cennete ulaşmasına da vesile
olmaktadır.
Yukarda da bahsettiğimiz
gibi Irenaeus’un düşüncelerinin tanınmasında çağdaş İngiliz din felsefecisi J.
Hick’in büyük bir katkısı olmuştur. Hick, Irenaeus’un düşüncelerini şöyle
formüle etmiştir:
“1. a. İnsan doğal evrim yoluyla
yaratılmıştır.
b. Tanrı’dan bilişsel
bir mesafeyle, bir uzaklık içersinde yaratılmıştır.
c. İnsana yaratıcısı karşısında
belli bir özgürlük alanı veren bu bilişsel uzaklıktır.
2. Ben merkezli bir
organizma olan insanın içinde hayatta kalma mücadelesi verdiği sert ve
sıkıntılı dünya, yine manen ve ahlaken olgunlaşmamış bir yaratık olan insanın
nihai yetkinliğe ulaşabileceği bir çevredir.
3. Bu gelişme bu
hayatta başlar ve öteki hayatta sürüp devam eder.
4. Bu durumda ahlaki
ve doğal kötülük Tanrı’nın mükemmelleşmiş sonlu kişiler yaratmasının şu anki
aşamasının zorunlu özellikleridir.
5. Kötülüğün
varlığının nihai sorumluluğu Tanrı’ya aittir.”[6]
Görüldüğü
gibi Irenaeuscu teodise anlayışında insan mükemmel bir şekilde değil aksine
kusurlu bir şekilde yaratılmıştır; ancak var olan potansiyelini özgür iradesini
kullanarak kendisi için elverişli yaratılan bu dünyada mükemmelliğe ulaşabileceğini
kabul etmektedir. Bu mükemmellik aynı zamanda cenneti de imar eden güç
olacaktır.
[1] Cafer Sadık Yaran, Kötülük, s.96.
[2] Rafiz Manafov, John Hick, s.109-110.
[3] John Hick, Philosophy of Religion, Foundations of Philiosophy Series, New
Jersey, 1990, s.44 (bu eserden bundan sonra “Philosophy” olarak dipnot verilecektir.).
[4] John Hick, Philosophy, s.45.
[5] John Hick, Philosophy, ss. 45-46.
[6] John Hick, Evil and the God of Love, London: Macmillan,1985, s.385.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder